Çeviri: 1992 Playboy Röportajı
Playboy: Magic'le alakalı haberi nasıl aldın?
Jordan: Menajeri Lon Rosen ben idmandayken mesaj bırakmış ve acil olduğunu, konuşmamız gerektiğini söylemiş. Ona geri döndüğümde şöyle dedi: "Magic bugün bir basın toplantısı düzenleyecek. Emekli oluyor. HIV testi pozitif çıktı."
Playboy: Bunu söylediğinde neredeydin?
Jordan: Eve gidiyordum. Bunu duyduğumda neredense yoldan çıkıyordum. "Şaka yapıyor olmalısın" dedim. O da "Şey, Earvin seninle konuşmak istiyor" dedi. Bana Earvin'in numarasını verdi ve eve varınca onu aradım. Sen ve ben kadar sakindi. Ona şunu dedim: "Lanet olsun, benden daha sakinsin. Neredeyse kaza yapıyordum." Şöyle cevap verdi: "Hayatına normal şekilde devam etmeni istiyorum. Ben iyi olacağım, bebeğim ve eşim de iyi olacak."
Playboy: Magic'in açıklamasından önce oyuncular AIDS hakkında konuşur muydu?
Jordan: Farkındaydık, ama birçok kişi bunun heteroseksüellerin başına gelmeyeceğini düşünürdü. Her zaman gaylere, keşlere ve onlardan kan nakli yaptıranlara olur. Ama bu beni fena etkiledi. Her açıdan fena vurdu.
Playboy: Test yaptırdın mı?
Jordan: Son iki yıldır yaptırıyorum.
Playboy: Neden?
Jordan: Çünkü bunu talep eden sigorta poliçelerim var.
Playboy: Başka spor dallarından da pozitif çıkan kişiler olması seni şaşırtır mıydı?
Jordan: Hayır.
Playboy: Magic'in açıklamasından önce duysan şaşırır mıydın?
Jordan: Bu sektörün önde gelen kişilerinden birisi bunu halka açıklıyor ve bunu önüne elenle yattığı için kaptığını söylüyor. Bu haltı yiyen tek kişi o değil. Eminim son da olmayacak.
Playboy: NBA'de deplasman serüvenleri nasıl geçiyor, anlatsana biraz.
Jordan: Deplasman yolculuklarında mümkün olan fırsatlar hakkında çok şey söylenir. Tabii ki fırsatlar var, her yerde var. Maçtan sonra bir sürü kadın görürsünüz. Oyuncuların bu konuda her zaman bilgisi vardır -- kim, ne ayaktır. Eğer dinlemezsen, kendini riske atarsın.
Playboy: Hiç düşünmeyen ve başkalarını dinlemeyenler de vardır tabii.
Jordan: Magic'in kendisi söylerdi: Başına ne geleceğini hiç düşünmezsin. Sonra da bir bakmışsın...
Playboy: Sence bundan ders alacaklar mı, yoksa geçici bir kaygı mı?
Jordan: Etrafta dolananların bir kısmının ayağını kesecektir. Ama aynı zamanda hem erkeklerin, hem de kadınların güvenli seks konusunda daha açık fikirli olmasını sağlayacaktır. Bence Magic, oyuncuların bu konuda soru sormalarını sağlayacaktır. Artık biliyorsuuz: Konuşmalısınız.
Playboy: Eskiden bir oyuncunun ilk kaygısı, birini hamile bırakmamaktı --
Jordan: Ya da zührevi hastalık kapmamak. Şimdi işler değişti.
Playboy: Kariyerinin başlarında Magic'le ilişkiniz nasıldı?
Jordan: Lisedeyken onu beğenirdim. Bana 'Magic Jordan' derlerdi. İlk arabamda 'Magic Jordan' yazılı bir plaka vardı. 1976 model bir Grand Prix.
Playboy: Lige girdiğin zamanlarda biraz gerginlik varmış sanırım, değil mi?
Jordan: Benim lige geliş şeklimden dolayı biraz kıskançlık vardı. Magic daha kabiliyetli olarak ve daha büyük başarıyla gelmişti. Tanıtım ve iş fırsatları açısından benden bile daha büyük olmalıydı. Ama bu şekilde pazarlanmadı. Ben etrafımdaki insanlar açısından şanslıydım. Yani biraz kıskançlık vardı, evet.
Playboy: Bunu nasıl aştın peki?
Jordan: Üçüncü sezonumda beni yaz aylarında yapılacak bir yardım maçına davet etti. Soyunma odasında sorunlarımızı giderdik ve yeni bir sayfa açtık.
Playboy: Öncesinde çözemediğiniz bazı durumlar vardı. 1985 yılındaki All-Star maçında sen ve Isiah Thomas arasında geçtiği söylenen olayın aslı nedir? Gerçekten sana topu vermek istemediler mi?
Jordan: Eğer görüntülere bakacak olursanız, Isiah'ın cidden bunu yaptığını görebilirsiniz. Bu olayın ardından aramızdaki gerginlik başladı.
Playboy: Maçtan önce de bazı sorunlar varmış sanırım?
Jordan: Benim ilk All-Star maçımdı. Genelde odamda bekledim çünkü ne yapacağımı bilmiyordum. Takım arkadaşlarımın hiçbiri orada değildi. Rahat etmeyeceğim bir olayın içine girmek istemedim. Bir kere dışarı çıktım, onda da Isiah Thomas'la asansörde denk geldik. İlk kez onunla karşılaşmıştım. "Merhaba, nasılsın?" dedim. O kadar. Gerçekten çekinmiştim çünkü onu tanımıyordum ve onu sinirlendirmek istememiştim. Bir çaylak gibi görünmek istemiyordum. Salakça bir şey yapmak istememiştim. O yüzden sessiz kaldım. Köşede bekledim. Buluşma için aşağı indiğimde yine ağzımı açmadım. Haftasonu bittikten sonra bu bana kibirli ve kendini beğenmiş olduğuma, ona soğuk davrandığıma dair haberlerle geri döndü ve ben asansörde Isiah'a hiçbir şey dememiştim. Evet, bunları Isiah'ın başlattığını söylüyorum.
Playboy: Nasıl hissettin?
Jordan: Hayal kırıklığına uğramıştım ve moralim bozulmuştu çünkü kimsenin damarına basmak istememiştim. Lige girdiğimde kendimi en alt seviyede görmüştüm. Ben bir çaylağım, gelişmeme bakayım. Bulls'ta oynamaya başladığımda benim liderliği üstlenmemi söylemişlerdi ama koç Kevin Loughery'ye bunu yaparken rahat hissetmeyeceğimi söyledim. Takımda 6-7 yıldır oynayan kişiler var ve ben daha yeni gelmişim. Onlara ne yapıp yapmayacaklarını nasıl söyleyebilirim? Yapabileceğim en iyi şey, çıkıp oynamak, elimden geleni yapmaktı. Her zaman da olaya böyle yaklaştım. Bunu tüm o haftasonu boyunca saygısızlık olarak algıladılar ve yanlış yorumladılar.
Playboy: All-Star arasından sonraki ilk maç Detroit'e karşıydı. Nasıl reaksiyon verdin?
Jordan: Normal şekilde gülümsedim ve keyif almaya çalıştım ama tüm maç boyunca ciddiydim. Benim açımdan bir hıncını çıkarma maçıydı. Ertesi gün manşetler şöyleydi: "Jordan intikamını aldı, 49 sayı attı." Isiah'ın görmesi gereken buydu. O açıdan bir rekabetti bu. Ona her zaman saygılı ve kibar olmaya çalıştım ama sürekli arkamdan söylediği şeyleri duyuyordum. Ben de o zaman dedim ki, artık kibar olmak yok. Siktir et. Oyununa bak. İyi arkadaş olmak zorunda değiliz.
Playboy: Bu deneyim senin için son tahlilde iyi oldu mu?
Jordan: Bana bu seviyede uğraşmam gereken kıskançlık seviyesini öğretti. Ama aynı zamanda, bu bir iş. Tüm fırsatları kullanmaya çalışacağım. Eğer ayağıma bastılarsa, ben de onların ayağına basarım.
Playboy: Diğer oyuncular senin sponsorluk ve anlaşmalarınızı kıskanıyor muydu?
Jordan: Evet. Ama neden bu fırsatları sırf onlar elde edemiyor diye heba edeyim? Benim bunları yapmamı istemiyorlar ve yaparsam canları mı sıkılacak? Geçsinler bu işleri. Bazı insanlar bunu yanlış görebilir. Şöyle mektuplar geldiğini duyuyorum: "Michael Jordan'ın yüzünü görmekten bıktık." Kimsiniz siz? Benim yerimde olsanız siz de aynısını yapardınız? Bunun canımı sıkmasına izin vermeyeceğim. Bu bir iş. Fırsatlarımı kullanmak istiyorum ve finansal olarak belirlenen sınırlardan dışarı çıkmak istiyorum. Benim konumumda olan birinin yapmayacağı bir şey yapmıyorum.
Playboy: Ünlü olmaya ne zaman alıştın?
Jordan: Dördüncü sezonumda.
Playboy: O zamana kadar alışmamış mıydın?
Jordan: Dördüncü sezonuma kadar bunu seviyordum. Ama bir yerden sonra artık sıkıyor. Ruh hâliniz değişmeye başlıyor. İnsanlar iyi niyetinizi suistimal etmeye başlıyor. Kendinize daha fazla zaman ayırmak istiyorsunuz. Tavrınız değişiyor. Artık her konuda daha açık olmaya başladım. Önceleri nasıl hissettiğimi belirtme anlamında tereddüt ederdim.
Playboy: Yani?
Jordan: Eğer hoşuma gitmeyen bir şey varsa, söylerim. Önceden içimde tutardım. Artık biraz daha sabit fikirliyim, çünkü insanlar benim hakkımda daha da sabit fikirli.
Playboy: Kamuoyundaki imajından bahsedelim biraz. Başkan Bush takımı Beyaz Saray'a davet ettiğinde niçin gitmedin?
Jordan: Gitmek istemedim. Yapacak işlerim vardı. Önceden olsa "Kendime göre sebeplerim var" derdim. Çok saygılı bir şekilde yapardım. Ama bu sizi ilgilendirmez. Bulls gitmeyeceğimi biliyordu, size niye cevap vereyim ki? Niye gitmediğimi onlara sorun. Onlar biliyor. Şimdi duruşumu ortaya koyuyorum çünkü insanların artık benden faydalanmaları ve yapmayı tercih ettiğim şeyler hakkında yorum yapmaları daha kolay. Kimin umrunda? Onlar benim yaşamaya çalıştığım hayatı yaşamıyor. Ben onlara niye tuvalete gittiklerini soruyor muyum?
Playboy: Senin uğraştığın şeylerle uğraşmıyorlar.
Jordan: Aynen öyle. İnsanlar Michael Jordan olmak istediklerini söylüyor. Pekala, bir yıllığına olun bakalım. İki yıllığına yapın. Beş yıl yapın. Eğlenceli kısmı geçtiğinizde, gecenin üçünde bir şehre inip deli gibi yorgunken imza bekleyen 15 kişiyle uğraşma gibi şeyler karşınıza çıkıyor. Diziniz ağrıyor, sırtınız ağrıyor, tüm vücudunuz ağrı içinde ve o saatte 15 kişiye imza vermek zorundasınız.
Playboy: Bunu yapmazsan ne olur?
Jordan: Hemen oradan biri çıkıp "Şuna bak şuna" der. Bir deplasman turunda, gece saat 3'te Denver'a indik, otelin lobisinde bekleyenler vardı. Yorgundum. "Üzgünüm, lütfen. Yorgunum" dedim. Sonra şunu duydum: "Jordan kuralları bunlar herhalde..." Yürümeye devam ettim. Günün birinde "Hadi abi, işinize bakın" diyeceğim. Emekli olduğumda belki.
Playboy: Şampiyonluk sezonundan bahsetsene biraz. Jordan Rules'ta yazdığı gibi çalkantılı mıydı?
Jordan: Okumadım onu.
Playboy: Kitapta Sam Smith, geçen sezonki finallerde senin sahip olduğun biletlerden bahsetmiş. Özel muamele gördüğün iması vardı. Sana biletler bedava mı geliyordu?
Jordan: Her biletin parasını veririm. Kimse bana bilet vermedi. Küçük çocuklara vermek için 50 dolarlık bölümlerin biletlerini öderim. Tekrar bana para vermelerini istemem. Bu benim Bulls ve diğer takımlara ödediğim para. Yani kimse benim etrafa bilet dağıttığıma dair saçma sapan konuşmasın.
Playboy: Başka bir anekdotta, Bulls pivotu Bill Cartwright'ın New Jersey ile oynadığınız bir maçta sizden bencil bir skorer olarak bahsettiği geçiyor. Cartwright'a göre, Phil Jackson'ın seni daha fazla sayı atmayasın diye kenara almasından yakınmışsın.
Jordan: Sam Smith'e göre Cartwright şöyle demiş: Ben niye 50 sayı atmıyormuşum da onun yerine herkes 20 sayı atıyormuş. Amerika'daki en büyük yalan bu. Tüm hücumumuz Cartwright'ın olabildiğince sayı atması üzerine kurulu. Eğer sayı bulamıyorsa bu onun problemi. Tek elimden gelen, topu ona atmak. Onun hareketlerini ben yapamam.
Playboy: Sadece sayı atmak istediğine dair suçlamalara ne diyorsun?
Jordan: Ben sahaya sadece sayı bulmak için çıkmıyorum. Sayı buluyorum çünkü ortada bir sayı atma şansı var. Kimin sayı attığı önemsiz. Eğer fırsatınız olduysa atarsınız. Ve kazanırız. Smith beni bencil göstermeye çalışmış, sadece sayı bulmaya uğraştığımı göstermeye -- ki böyle bir şey yok. Benim derdim kazanmak. Sayıyı kim umursar?
Playboy: Sayı krallığının bir anlamı yok mu senin için?
Jordan: Artık o kadar önemsemiyorum. Eğer bu sene kazanırsam, kazanırım. Kazanmazsam, kazanmam. İstersem yapabileceğimi biliyorum. Ama artık bunu kovalamıyorum. Akışına bıraktım.
Playboy: Yazarla bağlantın neydi?
Jordan: Jerry Krause ve ben, kitapta en çok eleştirilen iki kişiyiz, ama onunla yemek yemeyen iki kişi de biziz. Her şekilde bizi öldürmeye niyetli gibi görünüyor, o zaman neden yemeğe çağırsın ki?
Playboy: Bir gün başınıza böyle bir şey geleceğini düşünür müydünüz?
Jordan: İnsanların beni eleştireceğini biliyordum. İnsanların sizi temiz, cilalı bir kaide üzerinde görmekten bıktığı bir noktaya geliyorsunuz. "Bakalım bu herifin ne pislikleri varmış?" diyorlar. Ama bunun içeriden gelmesini beklemezdim. Sam sekiz ay boyunca aileden biyirmiş gibi görünmeye çalıştı. Ama aile bana olan tüm nefretini döktü. Yani, eğer benden bu kadar nefret ediyorlarsa, niye birlikte oynuyoruz? Neden Reinsdorf'a gidip beni takas etmesini söylemediler? Bu kadar nefretin içinde nasıl şampiyon olduk, bilmiyorum. Gayet iyi geçiniyoruz gibi görünüyordu.
Playboy: Takım arkadaşlarınıza bakıp, bunları hakikaten söylediklerini merak ettiniz mi?
Jordan: Bazı şeylerin öfke, kıskançlık ya da hayal kırıklığı kaynaklı olduğunu tahmin edebiliyorum. Ama Sam Smith'in aslında konuya göre, bazı sözleri onların ağzından alarak manipülasyon peşinde olduğunu görüyorum. Horace Grant'in bir maçta yeteri kadar şut atmadığı için sinirli olduğunu ve benim o gün herkesten fazla şut attığımı farz edelim. Sam bunu sezip yanına gidebilir, ona bu konuda soru sorabilir. Sam kitapta bunu sezon boyu sürmüş bir şey gibi gösteriyor. Fakat aslında sadece bir maç.
Playboy: Sizi sinirlendiren kitapla ilgili başka bir şey?
Jordan: Gerçekten bazı şeyleri kötüye kullanmış. Kitapta Pippen, Grant ve benim çocuklarımızın penisleri hakkında konuştuğumuzda dair bir hikaye varmış. Hangisinde daha büyük penis var diye yarım saat tartışmışız. Bunun amacı ne olabilir? Bunun şakalaşma olduğunu biliyorsun, yani?
Playboy: Şampiyonluk macerasına dönelim. Görünüşe bakılırsa şampiyon olmak yeterince tatmin etmiyor, bunu doğru yoldan yapmanın gerekli olduğunu düşünüyorsun.
Jordan: Geçen sene Philly'yi eleyince ve Detroit de Boston'la eşleşince herkes "Umarım Boston geçer" dedi. Hayır. Eğer devam edeceksek, en zor yoldan gitmeliyiz; aksi takdirde takım olarak eleştiriliriz. Öncelikle Scottie Pippen, 1990 Doğu Konferansı Finalleri son maçındaki o migren olayından asla kendisini kurtaramayacak. Takım olarak da asla bunu unutturamayacağız çünkü biz hep Detroit'in baskısına karşı bocaladık. Kimse onların saygısını kazanamamıştı.
Playboy: Seni de kötü etkilerdi tabii.
Jordan: Hepsi omuzlarımda olurdu. Evet, bir şampiyonluk kazanırsınız; ama insanlar "Detroit'le karşılaşmadılar" der. Bu saçmalıkla uğraşmak istemem. En zor yoldan olmasını istedim.
Playboy: Magic ve Bird'le kıyas olayı da vardı.
Jordan: İş kıyaslamaya gelince, beni en iyi iki oyuncu arasına sokmayan şey bu oldu: İnsanlar hep "Tamam, iyi oyuncu ama takımını asla şampiyonluğa taşıyamayacak" diyordu. O yüzden ikisinden biriyle oynamak istedim. O açıdan iyi oldu.
Playboy: Magic takım arkadaşlarını daha üst seviyeye taşıyor. Bu size getirilen eleştirilerden biri.
Jordan: Şampiyonluk, sadece bir skorer olmadığımı gösterme imkanımdı. Herkes olayı birebir pozisyona getirmeye çalışırken asıl yapmam gereken buydu. Bunu fark ettim. Ama bilirsiniz, eğer Finaller'e kalırsak, şampiyon olacağımızı söylemiştim. Bir daha bu şans elime geçmeyebilir. Finaller'e yükselince de, yapmam gereken, Magic'in yaptığını söyledikleri gibi boşlukları doldurmaktı: Sayı, pas, ribaund, her ne gerekiyorsa.
Playboy: O dönemle ilgili aklında kalan belirli bir an var mı?
Jordan: All-Star'dan önce Detroit'i yenmemiz.
Playboy: O kadar erken mi?
Jordan: Onları Detroit'te yendik. On maçtır falan Detroit'i orada yenememiştik ve bunu yaptığımızda özgüven kazandık. Onları orada yenebileceğimizi görmeliydik. Ondan önceki yılki seride iç sahada gayet iyiydik. Ama orada galibiyet alamayınca seriyi vermiştik.
Playboy: Geçen seneki Detroit serisinden bahsedelim. New York ve Philadelphia'yı geçtiniz, Pistons'la eşleştiniz.
Jordan: Bunu bekliyorduk. Evsahibi avantajına sahiptik. Son 6-7 maçta içeride onları yenmiştik. İlk maç kritikti çünkü üstünüze geleceklerini biliyorsunuz. Pippen, Dennis Rodman'ın ne yapacağını biliyordu. Kafasına girmesine izin vermedi. Oyununa bak; suratını çevir ve devam et. Chicago'daki maçları aldık, Detroit'e gidince de "Hadi süpürelim" dedik.
Playboy: Gözlerinde korkuyu görebiliyor muydunuz?
Jordan: Evet. Bize karşı koyamadılar. Özgüvenimizi zedelemek için her şeyi denediler.
Playboy: Mesela?
Jordan: Yumruk savurmalar, vurmalar, vırvır konuşmalar. "Her fırsatta trash-talk mu yapıyorlar, o zaman biz de onlara aynı şekilde cevap verince ne yapacaklar görelim bakalım" dedim. Ben de başladım. Mark Aguirre'ye: "Burası sizin mekanınız değil. Artık Chicago'da değilsiniz. Detroit'tesiniz. Burası bizim mekanımız." Rodman'a: "En iyi savunmacı mı? Eğer en iyi savunmacı olduğunu düşünüyorsan gel bakalım." Bu onları çok sinir etti. Her karşıma geldiğinde vurmaya başladı. Moralimi bozmaya çalışıyordu. Ben de aynısını ona yapmaya çalışıyordum. Rodman'ı safdışı bırakmaya çalışıyordum. Scottie'ye Rodman'ı perdeye getirmesini söyledim ve gelince de onu yere serdim. Kafası atmıştı çünkü onun yaptıklarının aynısını yapıyordum. İşe yarayacağını biliyordum.
Playboy: Peki ya Isiah?
Jordan: Pasif kaldı. Bize üstün geleceklerine dair özgüvenleri vardı -- bir anlamda kazanması gerekmiyordu. Saldırgan olmak yerine durumu idare etmeye çalıştı. Saldırgan olmaya çalıştığında da artık geç kalmıştı.
Playboy: Pistons zarar vermeye çalıştı mı?
Jordan: Laimbeer çalıştı. Bu ilk kez yapıldığında, "Lige hoşgeldin" uygulaması olduğunu düşünmüştüm. Ve daha sonra her hızlı hücumda bu olaya başladı, o ve ben birbirimizi hedef alıyorduk. Şutumu bloklamaya çalışmıyordu bile. Tüm bedeniyle bana geliyordu. Ben de havadayım, kontrolü kaybediyorum, her şey olabilir. Bu sinirimi bozmuştu ama sonra idare edebildim. Şimdi son senesi için bekliyorum.
Playboy: Laimbeer hepsinden kötü müydü, Rodman'dan bile?
Jordan: Hayır, ikisi benziyor. İmajlarını olabildiğince kötüye götürmek için uğraşıyorlardı.
Playboy: Detroit serisi tam bir zaferdi.
Jordan: Bu yüzden öylece çıkıp gittiler. Onları küçük düşürdük. Onları süpürerek rezil ettik. Son şampiyonlardı birde. 'İyi'nin 'kötü'yü alt etmesi gibiydi.
Playboy: 'Kötü' derken neyi kastediyorsun?
Jordan: Basketbol stilleri. Eğer birine sert bir faul yaparsan, gidip "İyi misin? der, kaldırırsın. Pistons ise sizi indirir, sonra, eğer mümkünse bir de vurur. Bunu yıldırmak için araç olarak kullanıyorlar. Kötülük, tavırlarından geliyor -- sportmenlik dışı hareketler. 'Kötü çocuk' imajı onlara kazanç olarak döndü, ama aynı zamanda utanç da yaşattı.
Playboy: Bu tip şeyler söylemen onları delirtecektir. Onlara hiç saygı duymuyormuşsun gibi hissediyorlar.
Jordan: Ne için saygı?
Playboy: Tüm o başarılar için.
Jordan: Doğru. Bunu herkes biliyor. İmajlarını bu yolda kullanıp kazanacak kadar zekiler. Yalnızca kaba kuvvetle kazanmadılar. Kazanmak için yeterince yetenekliler. Ama sertlik olmadan da kazanabilirlerdi.
Playboy: Serinin son maçında, süre bitmeden önce sahadan ayrılmaları seni şaşırttı mı?
Jordan: Evet, şaşırttı. Isiah Thomas, Oyuncular Birliği başkanı olarak böyle sportmenlik dışı bir davranışa öncülük mü edecek? Üç yıl boyunca, her elendiğimizde kendimi onların elini sıkmak ve şampiyonluk yolunda şans dilemek için zorladım.
Playboy: Bunu sineye çekmek zor olmalı.
Jordan: Öyle. Ama sportmenlik gereği, bunu yapmanız gerekiyor.
Playboy: Kupaya yakın olduğunuzu ne zaman fark ettin?
Jordan: Lakers'a karşı oynadığımız ilk maçta. Kıçlarını yırttılar, biz çok kötü oynadık ama son dakikalarda yine de maçı alma şansımız bulunuyordu. İhtiyacımız olan buydu. Özgüven kazandık. İlk maç bizim açımızdan bir moral zaferiydi. Sonra ikinci maçta döndük ve onları ezdik. Kaybettiğimiz özgüveni geri kazandık.
Playboy: Çoğu insan Lakers'ın deplasmanda bir maç çaldığını düşünmüştü tabii.
Jordan: Evet ama momentum değişmişti. El değiştirme de değildi, biz duruma hakim olmuştuk.
Playboy: Beşinci maçtan önce hisler nasıldı?
Jordan: Kararlıydık.
Playboy: Korkuyor muydunuz?
Jordan: Hayır, korkmuyordum. 3 kez maç sayısına sahiptik, değil mi? Gergin değildim. Oraya rahat gittik.
Playboy: Şampiyonluğa ulaştığınızı ne zaman fark ettin?
Jordan: John Paxson şutları sokmaya başladığı zaman. Ölçtü, biçti ve onları yere serdi. Chicago'da kazanamadığımız için biraz heyecanım kaçmıştı. Chicago'da kazansak muhtemelen keyfini süremezdik, çünkü taraftarlar bizi öldürürdü. Ama L.A'de de o açıdan kötüydü diyebilirim.
Playboy: Son maçın ardından soyunma odasında neler yaşandı? Duygularına hakim olamamış gibi görünüyordun.
Jordan: Direnmeye çalıştım ama yapamadım. Yıllar boyunca birçok hayal kırıklığını bastırdım. Kazandığımızda, her zamankinden daha duygusal oldum. Pişman değilim. Dışa vurmalıydım.
Playboy: Olimpiyatlar'da herhangi bir sıkıntı yaşanır mı?
Jordan: Asıl zorluğun takım olarak bir arada oynamak olduğu durumlardan biri. Sahaya çıkaracağımız yetenekler ve takıma bakınca, bir hezimet olur. Yakın bile geçmez. Onlara basketbolu biz öğrettik. Yetenekli ve fizikli oyuncular var elimizde. Şu anda var olan en iyi oyunculardan ve bir araya gelmiş en iyi takımdan bahsediyoruz. Kim yenecek bizi? Japonlar? Çinliler? Bizim atletik seviyemizle başa çıkamazlar. Magic ya da başka bir oyun kurucuyla sahip olacağımız zihinsel avantajı söylemeye gerek bile yok. Stockton, Barkley, ben, Robinson... hadi ama. Bunlar Avrupalıların hayranlıkla izlediği kişiler -- bizi nasıl yenebilirler? Eğer yakın bir maç geçerse, Avrupa için moral yükseltici bir sonuç olur.
Playboy: Bill Laimbeer ya da Isiah Thomas, Olimpiyatlar'da takımda olursa ne yapacaksın?
Jordan: Onlara saygı duyarım ve takımda birlikte mücadele ederiz.
Playboy: Yapar mısın bunu?
Jordan: Eğer şimdi kalkıp gitsem, bir sıkıntı olduğunu mu düşüneceksin? Aramızdaki tüm sorunlar ve yaşananlara karşın bunu yaparım. Amerikanlar ülkelerini temsil ederken böyle davranmamalı. Gerekeni yapmalısın.
Playboy: Neden Magic'in Olimpiyatlar'da oynayacağını düşünüyorsun? Tüm başardıkları göz önüne alınınca, ne önemi var?
Jordan: Basketbolda bir şey hariç tüm başarılara ulaştı: Asla bir olimpiyat maçında oynamadı. Hiç altın madalya almadı. Bu onu yiyip bitiriyordur. Hayatının 1-2 gününü vermek pahasına bu riski alacaktır. Bir şey diyeyim mi? Onun yerinde olsam, ben de böyle yapardım. Her türlü onun tarafındayım. Bir altın madalya kazanınca bu hayatınıza bir şeyler katar. Tüm dünyanın sizi alkışladığını duyarsınız. Basketboldaki tüm diğer şeylerden daha büyüktür.
Playboy: NBA şampiyonluğundan da mı büyük?
Jordan: Evet. NBA şampiyonluğu Chicago şehri ve Bulls taraftarları için, ama Olimpiyatlar, Birleşik Devletler'deki herkes için.
Playboy: Kariyerinde aldığın tüm övgü, saygı, şöhret ve paraya rağmen, yine de beyaz şirket yapılarının egemen olduğu bir ülkede siyah bir adamsın. Yakınlarda, siyahi yazarlar tarafından yeterince siyah olmamakla itham edildiniz.
Jordan: Siyah olduğumun farkındayım, ama bir insan olarak görülmeyi seviyorum ve bu herkesin dileği. Martin Luther King bunun için savaştı -- herkes tarafından eşit görülen ve eşit davranılan biri olmak için. Bazı açılardan anlayamıyorum, çünkü burada eşitlik için uğraşıyoruz ve yine de insanlar yeterince siyah olmadığımı mı söyleyecekler? Aslında eşit olmadığımı düşündüğüm bir zamanda? Ben siyah çocuklar, beyaz çocuklar, yeşil çocuklar ve sarı çocuklar için bir rol model olmaya çalışıyorum. Kişiliğim açısından iyi hissettiğim şey bu. Durmamı istediğiniz yer üstünden vurmayın beni. Topluma yeterince yardım etmediğim yönünde eleştiriliyorum -- bu doğru değil. Yardım ediyorum. Yalnızca bunu milletin gözüne sokma niyetim yok. Siyah toplum için yaptıklarıma dair bir basın toplantısı düzenleyebilirim. Ama bunu tercih etmem, o yüzden de insanların yaptıklarımdan haberi olmuyor.
Playboy: İthamlar can sıkıyor mu?
Jordan: Evet, haksızlık bunlar. Çünkü daha fazla siyahi rol model istiyorlar ama ben burada olumlu bir örnek oluştururken de beni yaralıyorlar.
Playboy: Pek politik birine benzemiyorsun.
Jordan: Politik görüşlerimi her zaman kendime saklarım.
Playboy: Ama bu konuda daha fazla görünür olmanı isteyenler var.
Jordan: Kuzey Carolina'da neler olduğuna bakın. Senatörlük için Jesse Helms'le yarışan Harvey Gantt'i desteklemediğim için eleştirildim. Desteklemedim çünkü neler başardığını ve adayına karşı negatif bir tutumu var mı, bilmiyordum. Bir tercihte bulunmadan evvel o kişinin kim olduğunu bilmek isterim. Ama Jesse Helms'i tanıyorum ve onu desteklemiyordum. Böylece destek için Gantt'e biraz para yolladım. Ama bu duyurulmadı. Bunu açıktan söylememiştim.
Playboy: Jesse Jackson ve diğer aktivistlerden gelen baskıyla nasıl başa çıkıyorsun?
Jordan: Baskılara boyun eğmem çünkü daima görüşlerimi kendime saklarım. Bu tip destekleri politik bakış açısıyla karıştırmam. Ben buyum. Bunu yapmak benim ayrıcalığım. Eğer hoşunuza gitmiyorsa, yapacak bir şey yok.
Playboy: Operation PUSH, Nike için boykot başlattığında nasıl karşıladın?
Jordan: Haklıydılar. Ama eğer siyahların sözünün daha çok geçtiği kademelerde bulunmasını istiyorsanız, bunu her ayakkabı şirketi için dile getireceksiniz. Birini seçip "Burada yeteri, kadar siyah yok..." derseniz olmaz. Çünkü Reebok ve diğerleri bu saldırıdan fayda sağlarken Nike'ı hedef alıyorsunuz. Bu adil değil. Diyelim ki tüm ayakkabı endüstrisi, güçlü pozisyonlarda yeterince siyah yöneticiye sahip değil. Tamam, haklısınız. Belki bunu değiştirmemiz gerek. Diyorum ki, işin içindeki siyahlara gelin ve bize sorun. Siyahlar daha yüksek pozisyonlara getirildi mi? Evet diyebiliriz. John Thompson, Nike yönetim kurulunda. Umarım danışma kuruluna girebilirim ve yükselmeye başlarız. Doğal olarak daha fazlasını istiyorlar. Bence PUSH, daha fazla siyahinin iş dünyasında yer almasına yardım etti. Ama buna kötü bir açıdan yaklaştılar.
Playboy: Golf oynamayı seviyorsun, ama başka hiçbir sporun bu kadar zengin bir üyelikten men tarihi yok. Sence politikalarına rağmen bazı lüks kulüplerde oynaman, siyah toplumda birilerini rahatsız ediyor olabilir mi?
Jordan: Bence siyahiler için bazı kapıları açıyorum. Bu kulüplere giderek daha fazla fırsat elde ediyorum. Sam Smith, kitabında bir Yahudi golf kulübüne alınmadığımı yazmış ama bu doğru değil. Oraya müracaat etmedim. Tek müracaat edeceğim yerler, alınacak olduklarım. Güya demişim ki, eğer lotaryayı kazanırsak bir golf sahası satın alıp tüm Yahudileri orada tutacakmışım. Neden lotaryayı kazanmam gerekiyor? Gider bir tane alırım.
Playboy: Nerelerde üyesin?
Jordan: Chicago'da Wynstone'a, Hilton Head'de Wexford'a ve Rancho Santa Fe'de Farms diye bir yere. Bir de Chapel Hill'de Governor's Club diye bir yere üyeyim.
Playboy: Normal üye aidatı ve ücreti mi ödüyorsun?
Jordan: Evet. Girmek için normal prosedürlerden geçtim. Asla ayrıcalık istemem. Torpilli olmak istemem.
Playboy: Irkçılıkla ne zaman yüzleşmek zorunda kaldın?
Jordan: Bir kız bana 'zenci' dediği için ona soda şişesi fırlattığımda. Televizyonda Kökler'in yayınlandığı zamanlardı.
Playboy: Kaç yaşındaydın?
Jordan: 15. Çok zor bir yıldı. Asilik yapıyordum. Kendimi o zamanlar ırkçı olarak görüyordum. Temelde tüm beyazlara karşıydım.
Playboy: Neden?
Jordan: Bize yüzyıllarca acı çektirmişlerdi ve ilk kez bunları Kökler'de görüyordum. Başlarda çok cahildim ama atalarım ve başa çıkmak zorunda oldukları şeyler hakkında gerçekten gözlerimi açtım.
Playboy: Bunu aşman ne kadar zaman aldı?
Jordan: Tüm bir yıl. Eğitimim ailemden geliyor. "Tamam, o zamanlar böyle oldu" diyebilmelisiniz. Şimdi yolumuza devam edelim ve bakalım neler göreceğiz. Hayatınız boyunca insanlardan nefret etmek çok kolay, ve bazı insanlar bunu yapıyor da. Neler olduğuyla başa çıkmalı ve işleri daha iyi kılmalısınız.
Playboy: Küçükken ne olmak istiyordun?
Jordan: Profesyonel bir sporcu.
Playboy: Ne kadar erkenden bunu düşünmeye başladınız?
Jordan: Daima profesyonel bir sporcu olmayı düşünmüşümdür. Sporu hep sevdim. Normal bir iş istemediğimden emindim. Ben ve çalışmak hiç iyi arkadaş olmamıştır. Oynamayı severdim.
Playboy: Bir keresinde baban senin hakkında "Gördüğüm en tembel çocuk" demiş.
Jordan: Yalan söylemez. Beni değiştirmeye çalıştı ama işe yaramadı. Beni spordan koparamadı. İlk işim 11. sınıftaydı ve bir hafta sonra çıkmıştım.
Playboy: Neydi o iş?
Jordan: Bir otelde bakım işleri. Havuzu temizliyordum, parmaklıkları boyuyordum, klima filtrelerini değişiyordum ve arka odayı süpürüyordum. "Bir daha asla" dedim. Belki sokağa düşüp ayyaş olurum ama bir daha 9-5 çalışmam.
Playboy: Çocukken yüzmeyle ilgili kötü bir deneyimin olmuş, değil mi?
Jordan: Yakın bir arkadaşımla, bir gün yüzmeye gittik. Suda yürüyorduk ve dalgalar üstümüze gelmeye başladı. Bir tanesi çok güçlü gelip onu kaptı ve arkadaşım altımda kilitlendi. Ölüm kilidi denen şey: Başının dertte olduğunu ve ölmek üzere olduğunu bilmek. Neredeyse elini kırıyordum. Ben de onunla birlikte gidiyordum.
Playboy: Kurtarabildin mi?
Jordan: Hayır, öldü. Artık suya girmiyorum.
Playboy: Kaç yaşındaydın?
Jordan: Çok ufaktım. 7-8 yaşlarında. Şimdi suya adım atamıyorum. Yüzemem ve suyla alakam olmaz.
Playboy: Tekneye binsen bile?
Jordan: Can yeleksiz olmaz, binmem. Ufak bir tekneye bile. Büyük bir şey olmalı.
Playboy: Bunu söylemek sizi rahatsız etmiyor, değil mi?
Jordan: Hayır, umrumda olmaz. Herkesin bir şeyler için fobisi var. Suyla uğraşmam.
Playboy: Her zaman sporda yıldız mıydınız?
Jordan: Hayır, ama yıldız olmak için tutkuluydum. Tek istediğim sürekli oynamaktı. Bulaşık ve temizlik işlerinden kaçmak için harçlığımı abimlere verirdim.
Playboy: Babanızı kızdırır mıydı bu?
Jordan: Babamın elinden her iş gelirdi. Milletin arabalarını tamir ederek ek gelir sağlardı. Abilerim de gider ona yardım ederlerdi. Babam "Bana şu numaralı aleti verin" dediğinde hemen anlarlardı. Bana dediğinde ise ne söylediğiyle ilgili hiçbir fikrim olmazdı. Bana ayar olurdu ve şöyle derdi: "Ne yaptığından haberin yok, yürü git kızların yanına."
Playboy: Lisede kızlar arasında popüler miydin?
Jordan: İlelebet bekar kalacağımı düşünürdüm. Randevu koparamazdım.
Playboy: Yok artık.
Jordan: Hep makara peşindeydim. Sürekli kadınların etrafında şaklabanlık yapardım. Şebeğin biriydim. .. Okulda iyiydim. Derslerimde iyi notlar alırdım ama hâl ve tavırdan hep sıkıntı yaşardım çünkü sürekli etrafta ağzımı ayırıp laklak ederdim.
Playboy: Bekar hayatı için ciddi bir hazırlık yaptığını duyduk.
Jordan: Yedinci sınıftan dokuzuncu sınıfa dek ev ekonomisi dersi aldım. Kolay derslerdi; yemek yememiz gerekiyor ve bu konuda hep iştahlı oldum. Ve elinizden iş gelmesi gerekiyor. Her zaman kendi yemeğimi, ütümü ve temizliğimi yapacağımı düşünmüştüm.
Playboy: Ne yapabilirsin?
Jordan: Gömlek ütülerim, kıyafet ütülerim.
Playboy: Hâlâ mı?
Jordan: Şu anda pantolon paçası katlayabilirim. Yemek yapabilirim, ortalığı temizleyebilirim. Ama yapar mıyım? Hayır. Yapmak istemiyorum. Ama istersem yaparım.
Playboy: Çocukken çok maç izler miydin?
Jordan: Biraz ACC üniversite basketbolu maçlarına bakardım çünkü yaşadığım yerde profesyonel maçları televizyondan izleme imkanı yoktu. NBA'den kimseyi bilmiyordum. Sadece bizim oralardan olan David Thompson ve Walter Davis'i tanırdım.
Playboy: Lise son sınıftayken North Carolina sizi izliyor muydu?
Jordan: 11. sınıftayken beni izliyorlardı. O zamanki koçum onlara yazmış, onlar da bir scout yollamıştı. Oraya Five-Star kampıyla gitmiştim, Dean Smith gitmemi istemese de.
Playboy: Niye istememişti.
Jordan: Beni saklamaya çalıştı. Eğer oraya katılırsam herkes beni fark edecekti ve okulların kapıları bana açılacaktı. İki haftada 10 ödül kazandım. İki haftada da All-Star ve MVP olmuştum, takımım iki kez şampiyon olmuştu. Yükseliyordum. Sonra herkes beni izlemeye başladı.
Playboy: North Carolina ilk tercihin miydi?
Jordan: Hep UCLA'e gitmek istemişimdir. Orası benim rüya okulumdu.
Playboy: Neden?
Jordan: Çünkü benim çocukluğumda harika bir takımdı. Kareem Abdul-Jabbar, Bill Walton, John Wooden. Ama UCLA beni hiç izlemedi.
Playboy: Five-Star kampındaki başarından sonra bile mi?
Jordan: Beni izleyecekleri zaman eve yakın bir yerde olmak istediğimi duymuşlar -- ki bu doğru değildi. Virginia'ya da gitmek istiyordum çünkü Ralph Sampson'la birlikte oynamak istiyordum. Orada üçüncü yılına giriyordu. Virginia'ya yazdım, ama bana yalnızca kabul formu yolladılar. Ne kimse geldi, ne de beni izlediler. Sonra North Carolina'yı ziyaret ettim ve atmosfer hoşuma gittim. Erkenden de aralarına katıldım.
Playboy: Üniversitede beysbol oynamak istemiştin, değil mi?
Jordan: Evet ama o zaman düşündük ve vazgeçtim. Hâlâ beysbol oynamak istiyorum. Bu yaz Triple-A seviyesinde oynayabilirim. Charlotte'takilerle konuşuyoruz. George Shinn'i biliyorsunuz, Charlotte Hornets'ın sahibi? Muggsy Bogues ve Dell Curry geçen yaz alt ligde beysbol oynadı. Onlara niyetimi söyledim. Bana inanmadılar. Ciddiydim. Futbol da olabilir. Ortadan geçemem ama. Hemen beni devirirler, kenara alınırım.
Playboy: Eğer beysbolda kariyer yapsan, hangi pozisyonda oynardın?
Jordan: Pitcher olurdum. Ama muhtemelen bu kez kolumu kullanmak adına farklı şeyler öğrenirdim. Fakat asla en üst seviyede oynamak istemem. Oyuncular bana ayar olur. Bu tavrı görmek istemem. Aşağıdan başlayıp yükselmek isterim.
Playboy: Dört profesyonel koçla çalıştın. En çok hangisi için oynamak hoşuna gitti?
Jordan: Benim için en iyi kim miydi? Kevin Loughery.
Playboy: Niçin?
Jordan: Bana onun seviyesinde oynamak için özgüven aşıladı. İlk yılımda topu fırlatıp "Genç, oynayabildiğini biliyorum. Hadi bakalım" dedi. Başka bir koçun sisteminde böyle bir şeyin mümkün olduğunu sanmıyorum. Loughery'nin şimdilerde Miami ile yaptıklarına bakın. Tam manasıyla bana yaptığı şeyi yapıyor. Onlara özgüven aşılıyor, oyuncu olarak kendi kimliklerini inşa fırsatı veriyor. Diğer hocalarda ise onların sistemine ayak uydurmaya çalışırsınız.
Playboy: Doug Collins bile mi?
Jordan: Hayır, Doug'ın beni manipüle etmeye çalıştığını hissettim. Güç ve kontrol duygusu için. Pippen ve Grant'le ilgilenirken bunu gördüm. Bununla başa çıkabilirdim çünkü tüm koçlarıma saygı duyuyorum. Ama Loughery bunu hiç denemedi. Onunla arkadaş ilişkimiz vardı.
Playboy: Phil Jackson için neler söylersin?
Jordan: Phil iyi bir koç. Onda Dean Smith güvenilirliği var. Rahat, bilgili. Her şey hakkında filozofça bakabildiği bir tarafı var. Zenginliği herkesle paylaşmaya, ancak ekibini de gölgede bırakmamaya inanıyor.
Playboy: Portland Trail Blazers'ın seni seçme şansı vardı. Öyle olsa hayatın nasıl değişirdi?
Jordan: Finans ve iş açısından bu fırsatlara sahip olmazdım.
Playboy: Orada hayatın daha kolay olur muydu?
Jordan: Hayır, tam olarak benim istediğim gibi gitti. Portland zaten Clyde Drexler'a sahipti, yani beni seçmeleri ahmaklık olurdu.
Playboy: Nike'la kazandığınız başarı seni şaşırttı mı?
Jordan: Evet, acayip bir şey oldu. Önceleri kısa süreli bir durum olduğunu düşündüm. Ama şimdi eskisinden çok daha ileri gitti. Rakamlar şoke edici.
Playboy: İş mevzularına ne zaman tam olarak el atmaya başladınız?
Jordan: Dört yıl önce.
Playboy: O zamana dek yok muydu?
Jordan: İlk dört yılımda sadece basketbol oynamayı düşünüyordum ve işin para kısmıyla ilgili endişem yoktu. Ama ProServ tarafından eğitim ve danışmanlık gördüm.
Playboy: Danışmanlık derken?
Jordan: Finansal konularda destek; bilirsin, aylık hesaplar, ne kadar girdi, ne kadar çıktı. Ebeveyenlerim de iyi iş çıkardı. Onlar ve ProServ, ben o işlere meraklı değilken eğitilmem konusunda yardımcı oldular. Ama emekliliğe gittikçe yaklaşıyorum, o yüzden bu işlerden anlasam iyi olur.
Playboy: Bıraktığında bankada şu kadar milyon paran olsun ister misin?
Jordan: Emekli olduğumda Nike ve diğer anlaşmalı olduğum markalardan geçimimi sağlayacağım.
Playboy: Kanadalı bir şirketin bir günlüğüne gitmen için çok büyük paralar teklif ettiğini duymuştum.
Jordan: Evet, 250 bin dolar karşılığında imza istediler. İmza olayı beni delirtiyor. İnsanlar çok tehlikeli.
Playboy: Bir keresinde Houston'da neredeyse eziliyormuşsun?
Jordan: 4-5 güvenlik görevlisi vardı, 5000 kişi beni çevrelemiş, orada bir saat kalmam gerekiyordu. Oradan ayrılmama on dakika kala insanlar hâlâ imza istiyordu ve yavaş yavaş da üstüme üstüme geliyorlardı. Masalar kırılmaya başladı ve ufak çocuklar sıkışmaya başladı çünkü yetişkinler arkadan bastırıyordu. Güvenlikler hiçbir şey yapamıyordu. Nihayet aralarına girdim ve onlar da ittire ittire yol açtılar. Neredeyse ölüp gidecektim. O zamandan beri imza günü düzenlemedim. Asla da yapmam.
Playboy: Para için yapabileceğin veya yapamayacağın şeyler anlamında başka sınırların var mı?
Jordan: Desteklediğim şeyle ilgili güvenilir olmanın yanı sıra vaktim de benim için önemli. Eğer McDonald's'ı destekliyorsam oraya giderim. Eğer Wheaties'i destekliyorsam onu yerim. Eğer Gatorade'i destekliyorsam onu içerim. Kasa kasa Gatorade var, içmeyi çok severim. Gerçekten kullanmadığım hiçbir şeyi desteklemem.
Playboy: Neleri reddettin?
Jordan: 2-3 yıl önce Quaker Cats, bir Van Kamp's ürünü için gelmişti -- Beanne Weenees'ti sanırım adı. Beanee Weenees domuz ve fasulyelerini hiç duydunuz mu? Yılda bir milyona yakın para önermişlerdi. Beanee Weenees? Nasıl kameranın önünde Beanee Weenees yediğimi söyleyebilirim ki? Eğer titiz bir işadamı olmak istiyorsam, birçok anlaşma yapabilirim -- Johnson & Johnson gibi. Onlarla bir saç bakım ürünü anlaşması yapmıştım. Anlaşmanın üzerinden 2-3 yıl geçti ki, saçlarım dökülmeye başladı. Ben de anlaşmayı iptal ettim. Ama aç gözlü biri olsam "Hadi oradan, saçlarımın döküleceğini nereden bilecektim, verin paramı" derdim. Öyle yapmadım.
Playboy: Gatorade reklamın kafalarda soru işareti yarattı -- nasıl çağırılmak istersin?
Jordan: Grammar school'da ve lisede Mike derlerdi. Üniversiteye gidince herkes Michael der oldu. Olgunlaşma muhabbeti işte. Ufakken Mike derler. "Mike şunu yap, Mike bunu yap." Büyüyünce de "Michael n'aber, Michael n'aptın" falan. Şimdi de profesyonelken "Air merhaba, Air buyur" diyorlar. Zamanla değişiyor.
Playboy: Son olarak, hangisi: Mike mı, Michael mı?
Jordan: Mike.
Playboy: Bireysel performanslarından en çok aklında kalan hangileri?
Jordan: Cleveland'a karşı 69 sayı attığım maç. Boston'a 63 sayı attığım maç.
Playboy: Hiç o maçların kayıtlarını izledin mi?
Jordan: Artık değil. Önceden izlerdim. Aslında kendi maçlarımı pek izlemem. 3-4 yıl önce yapardım, motivasyon için. Eve gittiğimde, işim yoksa bir maç açarım -- kendimi hazırlamak ve bazen de bir maçtan önce hazırlık için. Eğer Detroit'le oynayacak isek, bir Detorit maçı izlerim. Kazandığımız bir maçı. Kaybettiğimiz bir maçı izlemek istemem.
Playboy: Boston'daki o maçı çok izledin mi?
Jordan: 63 sayı attığım maç mı? Yok, hayır. Çünkü hep kaybedeceğimizi biliyorum. Her izlediğimde kaybediyoruz. Kazanmamız gerek. O maçı izlemem.
Playboy: 50 ya da 60 sayı attığın maçlardaki gibi, o alana girdiğinde, bunu önceden, soyunma odasında ya da bençte hissediyor musun?
Jordan: Hayır, maç başlayınca hissederim. Isınmaya başlıyorsunuz. Yaptığınız her şey işe yarıyor. Top çalıyorsunuz, hücumda iş yapıyorsunuz. Kontrolü ele alıyorsunuz. Yaşanan her şeye uyuyorsunuz. Tempoyu kontrol ediyorsunuz, her şeyi kontrol ediyorsunuz. Her şeyi yapabilirsiniz gibi: Zamanı kullanabilir, oradakilere istediğini söyleyebilir, bir sahada tek başına oynuyormuş gibi görünebilirsin.
Playboy: Bunu belirleyebiliyor musun? Kendini o alana sokabiliyor musun?
Jordan: Baskı anlarında bunu yapabiliyorum. Bir şekilde baskıyı hissedersiniz. Ya şimdi yaparsın, ya da hiçbir zaman yapmazsın ve iki türlü de baskıyı hissedersin. Ama bunu açıklamak için psikolog olmak gerek.
Playboy: Basketbol senin için bir sığınak mı?
Jordan: Sahaya çıktığımda hiçbir şey düşünmek zorunda değilim. Eğer saha dışında bir sorunum varsa, bunu maçtan sonra çözerim; zihnim daha berrak olur ve daha iyi bir çözüm bulurum. Terapi gibi. Beni rahatlatıyor ve sorunlara çözüm bulmama izin veriyor.
Playboy: Kariyerindeki sabitlerden biri, hastalanınca veya sakatlanınca genelde birine içini dökmen. Niçin?
Jordan: Sakatlandığım zaman garip bir odaklanma yöntemim var. Oynamaya odaklanıyorum ve sakatlık hakkında endişe etmiyorum. Agresif olmaya çalışmıyorum ya da sakatlığın oyuna erişmemi engellemesine izin vermiyorum. Rahatlıyorum ve oyunun bana gelmesine izin veriyorum.
Playboy: Batıl inançların var mıdır?
Jordan: Her maçtan önce aynı rutini uygularım. Ayakkabılarımı belirli bir şekilde bağlarım. North Carolina'da giydiğim şortu her maçta içime giyerim. Her maçta yeni çorap ve yeni ayakkabılar giyerim. Ve her zaman eşim veya ebeveyenlerimin nerede oturduğunu bilirim ki, herhangi bir sorun yaşamadan yerlerine oturduklarından emin olayım.
Playboy: Oyunun tarihine bakınca kendini nerede görüyorsun? En iyisi sen misin?
Jordan: Asla en iyisi olduğumu söyleyemem. Bence oyunun iki yönünde de iyiyim ve insanların algıladığından daha fazlasını yapıyorum. Sadece bir hücum oyuncusu değilim. İki türlü de oynayabiliyorum. Pas verebiliyorum, savunmada da hücumda olduğum kadar iyiyim. Çoğu yıldız oyuncu bunu yapmaya çalıştığını söyleyemez. Tek boyutlu ya da iki boyutlu bir oyuncu olduğumu söyleyemezsiniz.
Playboy: Etrafında bir takım kuracak olsan, hangi konuda üstün olmalarını istersin?
Jordan: Yürek. En önemlisi bu. Bence yürek çok şey ifade ediyor. Büyük oyuncuyla iyi oyuncuyu ayıran şey budur.
Playboy: Şutları bir kenara bırakırsak, büyük bir oyuncu neye sahip olmalı?
Jordan: Zihinsel sertlik. Bir basket bulman gerektiğinde oraya çıkıp üç tane harika şut atabileceğine dair özgüvenin olmalı. Yapabileceğini biliyorsun. Beni motive eden bu.
Playboy: Tüm zamanlarda ilk 5'in nasıl?
Jordan: Ben ve Magic, Bird, Worthy, McHale ya da Malone, David Robinson ya da Abdul-Jabbar.
Playboy: Sence herkesi yenebilir misin?
Jordan: Bir kere Jerry Krause'la bunu yapmıştık. Oscar Robertson, Bill Russell ve Jerry West'i seçmişti. 3 numarada Dr. J.'i, power forvette de Gus Johnson'ı almıştı. "Seni öldürürüm" dedim. Gelmiş-geçiş en iyi oyunculardan bana Magic ve Bird kalmıştı. Beni dışarıda bırakmıştı. İki numaraya West'i koymuştu.
Playboy: Eğer kendinizi seçmezseniz?
Jordan: O zaman West'i 2 numaraya koyarım.
Playboy: Şimdiye kadar hiç en çok para kazanan basketbolcu olmadınız ve muhtemelen hiç olmayacaksınız. Gücünüze gidiyor mu bu?
Jordan: Lige girdiğimden beri sözleşmelerimle ilgili yakınmadım. Onları imzaladım ve her sene de saygı duydum. Eğer çıkıp iyileştirme yaparlarsa, kabul edrim. Ama bu konularda söylenmem, çünkü sözleşmeyi imzalamışımdır. Geçen sene Patrick Ewing kontrat görüşmesi yaparken elinde kozu vardı. Serbest kalması için opsiyonu vardı. Hak ettiği parayı da her türlü alacaktı. Eğer kontratımın süresi biterse, önümdeki beş yıl boyunca başka anlaşma yapma imkanım olmayacak. Üç yıl önce kontrat imzaladığımda kim böyle olacağını biliyordu? Kimse ücret aralıklarının bu kadar yükseleceğini söyleyemezdi. Hot Rod Williams olayı çok şey değiştirdi. Ben senelik 3.5 milyona imzaladığımda en çok kazanan üç oyuncudan biriydim. Şimdi, üç yıl sonra 2.5 milyon alan çaylaklar var. Nasıl yeni sözleşme alabilirim ki? Şikayet etmeye mi başlayayım? Basına konuşup, daha fazlasını hak ettiğimi mi söyleyeyim? Herkes daha fazlasını hak ettiğii biliyor, ama kontrat orada. Eğer patron zam yaparsa, tamam. Ama söylenmek hoş değil. Her zaman makul biri olarak gördüm kendimi. Siz basın çalışanları bu konuda baskı yapabilirsiniz tabii. Ama ben öyle bir tavır takınmayacağım. Umarım Reinsdorf bu konuda düşünüyordur. Bir şeyler yaparsa güzel olur. Yapmazsa yine hoşuma gitmez. Hayal kırıklığı olur mu? Hayır.
Playboy: Basketbol sahasında sizi şaşırtabilecek bir şey hâla var mı?
Jordan: Her şeyi beklerim. Çılgınca, değil mi? Kendimi çok şaşrıtırdım: Belirli hareketler, sıkıntılı durumlardan nasıl kurtulurum vs. Fakat bir noktada sahip olduğunuz yeteneği ve yaratıcılığı kabul ediyorsunuz.
Playboy: Bıraktığında başka bir yaratıcı alana ihtiyaç duyar mısın?
Jordan: Golf bu konuda yardımcı olabilir. Çünkü sürekli belirli pozisyonlarda atışlar yaratmak zorundasınız. Ve rekabet hiç bitmiyor. Bence bu golfte daha büyük, çünkü rakibinizin sabit olduğunu biliyorsunuz: Saha size daima eşit davranacak. Her zaman, özellikle de benim mesleğimde, kendine karşı birebir olarak oynamanın nasıl bir şey olduğunu merak edersiniz. Golf bir nevi böyledir, çünkü zihinsel açıdan kendinize karşı rekabet içindesinizdir. Zor olan bu.
Playboy: Basketbol kariyerinin sonuna ne kadar yakınsın?
Jordan: Dört yıl diyebilirim. Yapabilirsem, yaparım. Eğer daha yakında yorulursam, yapamam. Bütün bu saçmalıklar... Kim uğraşmak ister ki?
Playboy: Eğer Reinsdorf salonu dolu tutma adına bir yıl daha oynamanı istediği için kesenin ağzını açarsa?
Jordan: Para için ilaveten bir sezon oynamam. Oyunu sevdiğim için oynarım. Sadece maaşımı alıyorum. Eğer artık oyundan zevk almıyorsam, o bir yılda alacağım parayı umursamam. Sadece para için oynamam.
Playboy: Bırakıp gittiğini tahayyül etmek çok zor.
Jordan: İnsanlar "Asla öylece bırakıp gidemezsin, daima spot ışıklarını üzerinde isteyeceksin" diyip duruyor. Bütün o meşhur eski boksörler döndü, ama ben yapmam. Bıraktığım zaman biter. Kalabalığın tezahüratına gerçekten ihtiyacım varmış gibi geri dönerek kendimi küçük düşürmem. Kariyerim devam ederken bunlar maruz kalmak hoş. Güzel hatıralar. Ama hayatta kalmak için bunlara muhtaç değilim. Bunun için ailem var.
Playboy: Evli bir süperyıldız olmak nasıl bir şey? Baskı azalıyor mu, yoksa artıyor mu?
Jordan: Harika bir şey.
Playboy: Neden?
Jordan: Düzen kurmak ve evlenmek adına doğru zamanda verilmiş bir karardı. Ve benim için bir eş ve iki çocukla birlikte artık daha rahat bir ortam var. Eğer tek başıma olsaydım, HIV konusunda şu anda daha gergin olabilirdim. Bekar olsaydım benim için daha büyük bir risk var olurdu. Ama evlenmeyi, iki çocuk sahibi olmayı ve düzen kurmayı seçtim. Bu kararımdan da memnunum.
Playboy: İstikrarlı bir aile ortamında büyümüşsünüz. Evlenmek normal bir şey miydi senin için?
Jordan: Başka bir bilinmeze doğru yürümek gibiydi. Ama evliliğin ne olduğunu öğrenmeye hazırdım. Her gün başka bir şey öğreniyorsunuz. Hayatınızın geri kalanı boyunca bir insanla birlikte yaşamak, üstünde çalışmanız gereken bir şey. İyi zamanlar oluyor, kötü zamanlar oluyor... Zorluklarla bir çift, bir grup, bir aile olarak savaşmalısın. Ama çocuk sahibi olmak her sorunun önüne geçiyor. Bunu söylemek üzücü ama, özellikle Magic Johnson'ın durumunu göz önüne alınca, çocuklarıma bakıyorum ve şanslı olduğumu hissediyorum.
Playboy: Daha çok çocuk istiyor musunuz?
Jordan: Çok değil ama belki birkaç tane.
Playboy: Juanita bu konuda ne diyor?
Jordan: O benimle mutabık. Ama o sırf erkek olsun istiyor; bense iki kız daha istiyorum. Benim iki kız ve iki de erkek kardeşim vardı. Bu tip bir denge istiyorum ben de.
Playboy: Michael Jordan'ın oğlu olma anlamında, oğullarınızla ilgili endişeniz var mı?
Jordan: Hayır. Sadece kendi hayatlarını yaşamalarını istiyorum. Onlara herhangi bir yön vermek istemiyorum. Onlara doğru ile yanlışı öğretmek, sonra da kendi kararlarını vermelerini sağlamak istiyorum. Jeffrey'nin basketbolu sevdiğini biliyorum. Her odada bir potası var.
Playboy: Oyunu anlıyor mu?
Jordan: Evet. Bolca steps yapıyor. Nasıl serbest atış atılacağını biliyor. Ona serbest atış atmasını söylüyorum, o da geri geri gidiyor, topu yere vuruyor, konsantre oluyor ve şutu atıyor. Smaç yapmaya giderken de vücut şeklini koruyor. Heyecanlı olduğunda da şut sokunca "Evet!" diye bağırıyor. Tam bir şovmen ya.
Playboy: Rehberlik için kimi takip ediyorsun?
Jordan: Bu konudaki yol göstericiliğin çoğu ailemden geliyor. Annem bana hayatta önüme gelen şeylerle başa çıkmamı, duruma göre tadını çıkarmamı söyledi ve ben de bunu yapıyorum. İyi, kötü ya da çirkin. İyi bir şey olduğunda şükrederim. Kimin payı varsa ona saygımı sunar ve takdir ederim. Ama kötü bir şey olduğunda da bununla olumlu bir şekilde başa çıkmaya çalışırım.
Playboy: Diğer oyuncuların emekli olduktan sonra normal hayata geçişini gözlemliyor musun?
Jordan: Julius Erving tam benim yapmak istediğim şeyi yaptı. Onu hiç görüyor musunuz? Onun hakkında bir şey duyuyor musunuz? Ama Julius'un yapmak istediği şeyleri yaptığını biliyorum ve o kamuoyunun gözü önünde değil. Tam manasıyla bunu istiyorum. Vakti geldiğinde ve emekli olduğunda gururla, saygın bir şekilde bıraktı. Tam olarak böyle yapmak istiyorum. Zirve noktama ulaştığımı hissettiğimde ve yeteneklerimin azaldığını hissettiğimde ya da daha önce baskın geldiğim oyuncular beni yakaladığında ve benimle aynı seviyeye geldiğinde bırakmak isterim.
Playboy: Sizi alaşağı etmek isteyecek bir sürü oyuncunun olacağını biliyorsunuz.
Jordan: Ve her akşam şu şekilde manşetler: "Falanca oyuncu Jordan'ı bitirdi." Hiç şüphesiz, buna maruz kalmadan önce kariyerimi sonlandırmayı tercih ederim.
Playboy: Çok az insan bunu yapabildi.
Jordan: Ne diyorum, biliyor musun? Çok az insan oyunu sevdiği için oynuyor. Çoğu iyi para getirdiği için oynuyor. Para sebebiyle oynamaya devam ediyorlar. Benimse umrumda bile olmaz. Beş yıl içinde muhtemelen 6-7 milyon dolar kazanıyor olurum, belki daha fazla. Ama eğer oyunu sevmiyorsam, hiçbir meblağ oynamamı sağlayamaz.
Playboy: NBA'i bıraktıktan sonra Avrupa'da oynamayı hiç düşündün mü?
Jordan: Evet, bu konuda düşündüm. Bir yıllığına Avrupa'da oynamayı isterim. Haftada bir maç. İnceleme gezisi gibi olur.
Playboy: Basketbolu bırakınca neyi özlemeyeceksin?
Jordan: Göz önünde olmayı özlemeyeceğim, tüm akşam boyunca imza için bekleyen insanların çileden çıkarmasını özlemeyeceğim. Oteller, onları hiç özlemeyeceğim.
Playboy: Peki ya çığlıklar?
Jordan: Onları da özlemeyeceğim, evet. Başka bir insan için çığlık atmanın hiçbir anlamı yok. Çığlık atmanın amacı ne? Bir yeriniz ağrımıyor, değil mi? Çığlık ve tezahürata ihtiyacım yok ve bıraktıktan sonra gecenin ortasında uyanıp "Niye çığlıklar sustu ya?" demeyeceğim. Çünkü gerçekten motive olmak için bunlara ihtiyacım yok zaten. İnsanlara kendini kanıtlamak için içsel bir kararlılık bu: Ne yapamayacağımı düşünüyorsan, yapabilirim. Şampiyon olduğumuz geçen yıldan sonra bile dediler ki, Bakalım seneye ne yapacak? Ki herkese pas verebildiğimi, savunma yapabildiğimi ve şut sokabildiğimi göstermiştim.
Playboy: Ne kaldı? Şimdiki hedef ne?
Jordan: Hedef, kazanmaya devam etmek ve daha çok yüzüğe erişmek. Üç, dört ya da beş yüzük kazanmadan insanlar sizi büyük oyuncu olarak görmüyor. Eğer takımınız kazanıyorsa sizi en büyük olarak görürler. Kazanmaya devam etmek ve kazanırken önhemli bir faktör olmak istiyorum.
Playboy: Emekli olduğun zaman en çok neyi özleyeceğinizi düşünüyorsun?
Jordan: Rekabet ve sezon öncesi. Bunu çok severim: Yeni sezon için geri dönmek, kampa başlamak, yeni oyuncuları görmek. Her gün onların üstüne gider, zorlarsın. Onlara "Michael Jordan'la oynamak nasıl bir şey?" diye sorulduğunda, her gün idmanda kıçını yırttığından bahsetmelerini isterim. İdmanda da maçtaki gibi oynadığından. Lige yeni girmiş birine karşı oynadığımda bana saygı duymasını sağlarım. Benim hakkımda bir şeyler duymuş olabilirler, ama şimdi karşılarında görüyorlar. Bu beni motive ediyor. West'i geride bırakma çabası gibi. Bizi o kadar çok göremiyorlar. Ortaya çıkıp "Kaçırdığınız şey bu" demek istiyorum.
(Orijinali için şuradan.)



Yorumlar
Yorum Gönder